1960’lı yıllar… Cumhuriyet sonrası Türk edebiyatının kendini iyiden iyiye tamamladığı, çeşitli dergilerin etrafında toplanan gençlerin edebiyata adım adım dâhil oluşuna şahitlik eden güzel zamanlar… “Yazar” sözcüğünün kıymetinin hâlâ bilindiği -en azından yazın dünyamız adına- özlenilesi yıllar… İşte Cahit Zarifoğlu da böyle zamanlarda kalemini gezdirmeye başlar Türk edebiyatında… Bir yaz sabahı babasının görevi gereği bulundukları Ankara’da […]
Devamını Okuİhsan Oktay Anar | Yedinci Gün
İhsan Oktay Anar’ın yeni kitabı Yedinci Gün, söz verildiği gibi 25 Ağustos’ta kitabevi raflarını süslemeye başladı.
O kadar çok bahsetmişim ki Yedinci Gün’den, ertesi gün bir arkadaşım hediye etti bana; çok sevindim!
Okuduktan sonra duygu ve düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım inşallah :)
Devamını OkuMasal Şatosu
Merhaba, Geçen gün bir arkadaşımla masal şatosuna gittik. Çok güzeldi. Eğer Eskişehir’de ya da yakınlarında olup da Masal Şatosuna gitmeyen varsa, muhakkak atlayıp gitsinler :)
Devamını OkuKemal Tahir Kitaplığı
Roman ve hikâye, yazarını dilin işçiliği ve bilhassa olayların kurgusu, yaratıcılığı üzerinde ince ince çalışmaya zorlayan türlerdir. Yaratıcı yazı olarak roman, yapı taşı yazınsal öğelerse, zaman içinde yeniden ve yeniden okunabilir; ama gerçek hayatın ya da tarihin bilgisiyle yaratılmışsa, o bilginin eskimesiyle, kimilerine göre, kendini de yok etmeye başlar. İşte Kemal Tahir romanı da, yazarının […]
Devamını Oku“Yahu gene yanılmışız”
1960’lar 70’ler Selim İleri’nin deyimiyle “üç Kemal’ler” dönemidir. Kemal Tahir, Yaşar Kemal ve Orhan Kemal. Üslup açısından birbirinden fersah fersah uzakta olan bu kalemler, o dönem okuyucusu tarafından daha da uzaklaştırılır aslında. İlla Yaşar Kemalci, illa Kemal Tahircidir okurlar. Hepsi birden okunamaz mıydı, her bir kalemin keyfi ayrı sürülemez miydi, tartışılır elbette. Biz asıl meselemize, […]
Devamını OkuSallanan Sandalye
Bilmem ki nereden başlamalı anlatmaya? Çok da uzaktan değil, aslında yakın bir yerlerden geliyor sesim. Yılların gıcırdattığı şu sallanan sandalyenin arka ayağından sesleniyorum. Nereden geldiğimi, miladımı sorarsanız cevaplayamam. Zira; pek anımsayamıyorum o zamanları. Salonun en güzel köşesine kurulduğum vakti hesaba dökmeye kalkarsak, demirbaş sözü bile hafif kalır. Tabir-i caizse bu evin köşe başıyım ben. Seneler […]
Devamını OkuParana Yazık
Güneşi ensemde iyiden iyiye hissetmeye başladığımda anlamıştım, şehre otostopla gitmenin pek de parlak bir fikir olmadığını. Bu durumu fark etmek için geç kalmış olsam da elimdeki dosyayla başımı gölgede tutmayı akıl edebilmiştim. Köyün muhtarı sokmuştu aklıma bu otostop işini. “Parana yazık hocam, çıkıver köyün girişine. Ora kestirme ya, kamyon pek çok geçer. Atıverirler seni de […]
Devamını OkuKuytu Köşede Saklı Bir Hasret: Baba
“İnsan kendi hayatını bile ancak iyi bir hikayede okuyunca anlayabilir” Satır aralarında kendine yer bulmuş bu sözün vuruculuğuna eş değer altı öykü karşılıyor bizi “Bir de Baktım Yoksun”da.. Kaçıp unutmaya çalıştıkça; şehirlerin, fotoğrafların, yazarların, resimlerin ve insanların ustaca hazırladığı bir karşılaşma dizisi içinde akıp gidiyor her bir öykü. “Akıp gidiyor” tabiri, Yekta Kopan’ın duru, abartısız […]
Devamını OkuTaş Ötüyor
Bugün adamın birini sana benzettim. Benzetmek ne kelime, peşine bile takıldım. Arkadan aynı sana benziyordu. Ensesi kat kattı, boynuna doğru kızarmış. Saçları kısaydı, tıraş olmuştur dedim. Seyrek, kıvırcık, üç numara… Ayaklarını da dışa dışa basıyordu senin gibi. Elimdeki tıraş sabunu kokusuna bir anlam veremedim. Hem koklamak istemedim, hem de çenemin altına yerleştirdim avucumu. Gözümün önüne […]
Devamını OkuYaz Kızım…
“İzmir, 7 Aralık 1974” “Dün akşam saatlerinde aynı apartmanda altı cinayet birden işlendi. Buca Forbes Caddesi’nde bulunan Güneş Apartmanı dün korkunç bir trajediye sahne oldu. Sekiz daireli apartmanın beş dairesine giren saldırgan (ya da saldırganlar) altı kadını katletti.” Bu satırlarla başlıyor Mehmet Anıl’ın romanı. İsmi ve başlangıcı sizde sıradan bir cinayet romanı okumaya başladığınız hissini […]
Devamını Oku